Venedik | uygun oteller
uygun oteller: Venedik

5 Temmuz 2009 Pazar

Venedik

Venedik



Venedik, her gün gezebileceğiniz sıradan şehirlerden biri değildir. 1.100 yıl boyunca bağımsız bir imparatorluk ve idari yapısıyla günümüzde bile araştırmacıların dikkatini çeken bir cumhuriyet olan Venedik, 9. yüzyılda bütün Avrupa şehirleri surların arkasına gizlenmişken dünyaya açılmayı başarmıştır. Doğu ile Batının muhteşem bir sentezi olan bu uygarlık, ne tamamıyla Avrupalı ne de tamamıyla İtalyan olabilmiştir. Kentin dört bir yanında Bizans ve Doğu izlerine rastlanır. Bir lagünün üzerine kurulmuş olan Venedik, belli bir uzaklıktan bakıldığında Adriyatik Denizi’nin üzerinde yüzüyormuş gibi görünen zarif ve gösterişli evleriyle bir masal diyarını andırır.

Şehrin ‘calle’lerinde yürüyüp kanallarında dolaşmaya başladığınızda, asırlar boyu sanatçı ve gezginleri kendine hayran bırakan zarif ve egzotik, bir o kadar da romantik mimari karşısında büyüleneceksiniz. Güneş ışığı ve sisler arasında kırılarak suya yansıyan şiirsel bir labirent görünümündeki şehir, kolektif bir sanat eserinden farksızdır. Dünya üzerindeki bütün büyük şehirleri otobanlar, rampalar, park alanları ve gökdelenler kuşatmışken, Venedik günümüzde de bundan üç yüzyıl önceki halini koruyabilmiştir. Binaları okşayan dalgalar, sular yükseldiğinde (acqua alta) eşiklerden içerilere kadar girer. Büyülü bir havaya sahip olan kente yapılacak yolculuk, mucizevi bir güzelliğe yolculuktur.

Mucizeler, ne yazık ki hiçbir zaman karşılıksız değildir, Venedik’i gezmeyi planlarken şehrin özel koşullarına hazırlıklı olmak gerekir. Her ne kadar trafik gürültüsünden uzak, sakin bir ortamda yürümek eşsiz bir keyif olsa da, Venedik’i gezebilmek için uzun mesafeleri yürümek, kanallar üzerindeki pek çok köprüyü geçmek gerekir. Burası, aşırı yükle gezilebilecek bir yer değildir. Bagajlarınızı, vaporetto iskelesinden, bazen kalabalık sokaklardan ve köprülerden geçirerek, otelinize taşımak zorunda kalabilirsiniz.

Turizm, Venedik’in hem en önemli gelir kaynağı hem de en büyük düşmanı olarak kabul edilir. Benzerleriyle karşılaştırıldığında, otel fiyatları hayli yüksektir. Vaporettolarda ve Piazza San Marco çevresindeki turist restoranlarının çoğunda, turistlerden, Venediklilerden alınandan daha fazla hesap alınır. Yazın şehir o kadar kalabalık olur ki, Piazza San Marco civarında uzanan dar sokaklarda “tek-yönlü” yaya trafiği zorunluluk haline gelir. Venedikliler, bu turist akını karşısında o kadar mağdur olmuşlardır ki, şehrin altyapısı da yetersiz kalınca, ziyaretçilerin şehre girişine günlük kota uygulamak veya otel rezervasyonu olmayan ziyaretçilerin girişinden ücret alınması gibi kenti korumaya yönelik önlemler tartışılmaya başlanmıştır.

Ek masraflar ve harcayacağınız çaba, bu göz alıcı hazinenin keşfi için ödeyeceğiniz küçük bir bedeldir. Eğer San Marco Meydanı’nın dışına çıkarsanız, sakin ve büyüleyici civar semtlerde gerçek Venedik yaşantısını bulabilir; ilgi çekici dükkânlar, uygun fiyatlı güzel restoranlar, kafeler ve şarap barlarıyla karşılaşabilirsiniz. Ama elbette dünyanın en güzel meydanı olan San Marco’nun muhteşem Bazilikası ve görkemli Dükler Sarayı’nın güzelliği tartışılmaz. Sezonun en yoğun olduğu dönemlerde bile izdihamla karşılaşmadan buraları gezebilirsiniz. Diğer yandan, sezon bittikten sonra, 75.000 nüfusuyla (bu sayı 1930’lardaki nüfusun yarısından da azdır) şehir, neredeyse bir hayalet kasabaya döner. Geceleri bomboş sokaklarda dolaşarak Venedik’in büyüsünü ve kenti saran tarihi atmosferi yaşayabilirsiniz.

Yürümekten yorgun düştüğünüzde, en keyifli toplu taşıma araçlarından biri olan vaporettoya (deniz otobüsü) binebilirsiniz. Ana vaporetto güzergâhları, dünyanın en müthiş bulvarı sayılan Büyük Kanal üzerinde sefer yapar. Büyük Kanal üzerinde yer alan sarayların önünden defalarca geçmeye, sarayları öğle güneşinde, alacakaranlıkta, gecenin kadife karanlığında defalarca seyretmeye doyamayacaksınız. Vaporettolarla Venedik lagününün en uzak köşelerine kadar gidebilirsiniz – Lido sahillerine, rengârenk boyalı evleri bulunan Burano adasındaki kasabaya, duvardan duvara cam ürünlerinin sergilendiği ve cam üretim alanlarının bulunduğu Murano adasına, Torcello adasındaki tuz ovalarının üzerinde kurulu sevimli katedrale kadar vaporettolarla ulaşım sağlanmıştır.

Venedik 118 adacıktan oluşan bir takımada grubu üzerinde kurulmuştur; binalar, sıkışmış kil tabakasına çakılan milyonlarca karaçam kazığıyla desteklenmiştir. Şehirde, her biri kendi bölgesel güzelliğine sahip birer kasaba sayılabilecek 33 ‘parrochia’ya (mahalle) bölünmüş altı sestiere (bölge) bulunur. Kent, 177 kanal ve yaklaşık 450 köprüyle bir labirenti andırır. Kanallar, lagünü çevreleyen kumluk bölgelerden (lidolar) geçerek iç taraflara ilerleyen üç derin suyolundan gelen Adriyatik sularıyla dolar.

Venedik gücünü denizden alır. Şehrin tarihinde önemli bir yeri olan çamurlu, sığ lagün gibi denizin kendisi de şehrin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Deniz seviyesinin yükselmesiyle yeraltı su seviyesinin düşmesi sonucunda oluşan çökme yüzünden Venedik her kış giderek daha çok su baskınına maruz kalmaktadır. Önlem alınmadığı takdirde, Venedik’in bir asır sonra sular altında kalacağı ileri sürülmektedir. Ne var ki, kent sakinleri lagünün ekolojik dengesinin bozulacağı gerekçesiyle su bentlerinin yapılmasına karşı çıkmaktadırlar.

Venedikliler, ziyaretçilere karşı dostane ve misafirperverdirler. Şehirlerinin kıymeti konusunda da duyarlıdırlar. Bazen, kimilerinin başka bir yerde doğacak kadar şanssız olduğunu ima edebilirler. Anlaşılmaz diyalektleri de Venedik’in farklılığını vurgular. Hem İtalyanca hem de Venedik diyalektiyle yazılmış tabelalar yüzünden, kanal ve bölge isimleri konusunda karışıklık yaşayan turistler, sık sık kaybolurlar. Adres soracak olursanız, “Kısa yolu mu, güzel yolu mu tercih edersiniz?” karşılığını alabilirsiniz. Aslında, Venedik’te güzel olmayan bir yola rastlamak da mümkün değildir.

0 yorum:

About me

Şarkı Sitesi