Münih Otelleri Almanya Otelleri | uygun oteller
uygun oteller: Münih Otelleri Almanya Otelleri

5 Temmuz 2009 Pazar

Münih Otelleri Almanya Otelleri

Munih




Münih rahat yaşam tarzıyla neredeyse bir Akdeniz kenti gibidir. Çoğu Avrupalı turistin Alp Dağları’na geçmeden önceki son durağı olan bu kent, İtalya’nın başlangıç noktasıdır. Bavyera’nın başkenti olan Münih, Gotik’ten çok Barok, griden çok yeşildir.



Kentin ayırt edici özelliği, Almanlara özgü iş disiplini ile Bavyeralıların bir işi keyifle yapma ihtiyacının birleşimidir. Burada iş yemekleri sanki biraz daha uzun, çalışma saatleriyse biraz kısa gibidir. Yine de kentin zenginliğini, dinamik araba sanayisini ve muhteşem metro sistemini gören hiç kimse Münihlilerdeki bu keyifli rahatlığın tembellik anlamına geldiğini söyleyemez.



Münihlilerin diğer Almanlardan böylesine farklı olmalarının sebebi, kendilerinin de sıkça belirttikleri gibi, buranın Almanya değil, Bavyera olmasıdır. Katolik ve oldukça tutucu olan Bavyera Bağımsız Eyaleti’nin başkenti olarak Münih, Bavyera ruhunun özeti gibidir. Burada iyi huylu şovenizmin haddi hesabı yoktur; örneğin, inatçı Prusyalı fıkraları çok yaygındır. Kentin meşhur bira festivali olan Oktoberfest’te turistler “Warum ist es am Rhein so schön?” (“Ren kıyıları neden böyle hoştur?”) şarkısını söylerken keyiften dört köşe olan yöre halkı, Bavyera’nın neden bu kadar güzel olduğunu sormaya bile gerek duymadıklarını belirtirler.



Belki de Oktoberfest, insanların Münih’le ilgili akıllarında en çok yer eden şeydir. Gerçekten de, yılda 6 milyon ziyaretçinin toplam 5 milyon litre bira tükettiği Oktoberfest, Bavyeralıların kendi başkentlerine verdikleri biraz abartılmış değere de uygun bir şekilde, büyük bir etkinliktir. Bu aynı zamanda Almancada Gemütlichkeit diye bilinen ve kolayca açıklanamayan sıcak yoldaşlık duygusunun da abartılı bir ifadesidir.



Ancak Münih’teki yaşamı sadece uzun bir Oktoberfest gibi görmek yanlış olur. Savaş sonrasında Berlin’in ikiye bölünmesiyle Münih, (Hamburg, Frankfurt ve Köln’ün çabalarına başarıyla karşılık vererek) Almanya Federal Cumhuriyeti’nin tartışmasız kültür başkenti olmuştur. Opera ve konser salonları, özellikle Richard Strauss, Mozart ve Wagner’in eserlerinin temsilleriyle, kenti müziğin anayurdu haline getirmiştir.



Ressamlar da kentin sanatsal ikliminden hoşnut kalacaklardır, özellikle de bohem Schwabing bölgesinden. Bu bölge, 20. yüzyılda Der Blaue Reiter okuluyla ve bu okulun Vasily Kandinsky, Paul Klee ve Franz Marc gibi başarılı temsilcileriyle, uluslararası sanat camiasına bomba gibi düşmüştür. Münih hâlâ dünyanın en yenilikçi galerilerinin bazılarının yanı sıra muhteşem klasik ve çağdaş koleksiyonlarıyla Alte Pinakothek ve Neue Pinakothek müzelerine ev sahipliği yapmaktadır. Bir başka muhteşem müze olan Pinakothek der Moderne de 2002 yılında açılmıştır.



Münih bir endüstri ve yayıncılık merkezi olmanın yanı sıra çok beğenilen Yeni Alman Sineması’nın da merkezidir. Bu akımın temsilcileri olan Volker Schlöndorff, Werner Herzog ve Edgar Reitz gibi dünyaca ünlü yönetmenler, çalışmalarına Münih’te başlamışlardır.



Tabii şehrin bir de karanlık yüzü vardır: Adolf Hitler’in Münih’le başlangıçtaki bağlantısı ve Nazi Partisi’nin burada kurulması gibi… Ancak, 1918 ile 1945 arasındaki fırtınalı yıllar Münih için politikanın ağır bastığı bir araydı; artık, Almanya’nın politik merkezi Münih değil, Bonn ve Berlin’dir.



Münih yine de tarihsel kimliğini korumaya çalışmıştır. II. Dünya Savaşı’nda yaşanan tahribattan sonra pek çok Alman kenti geçmişle bağlarını koparıp, tamamen modern bir üslupla yapılanma kararı almıştır. Ama Bavyera’nın başkenti, tarihinin önemli bir parçası olan büyük kiliseleri ve sarayları özenle restore etmeyi veya yeniden inşa etmeyi tercih etmiştir. Münih’te pek çok gökdelen vardır ama eski kentin kalbinin otantik Barok cazibesi korunmuştur. Bazıları bu yeniden yapılanmayı çok derinlemesine ve fazla “temiz” bulmuşlarsa da, günümüze kadar aradan geçen yıllar boyunca hava kirliliğinin oluşturduğu kararma, bu yeni binalara, yüzyılların veremeyeceği eski bir görüntü bahşetmiştir. Aslında, kentin yeniden yapılanması öylesine eksiksiz ve ikna edici olmuştur ki, Siegestor (Zafer Takı) gibi yapılar tarihsel önemlerinden dolayı bombalanmış haliyle bırakılmıştır.



Mükemmel bir toplu taşıma şebekesi ve trafiğin çoğunu kent merkezinin içinden değil de (alt geçitler haricinde), çevresinden dolaştıran akıllıca bir yol sistemi sayesinde Münih’in iç kesimleri yayalar için büyük bir keyiftir. Bavyera’nın son kralı tarafından tasarlanan, ağaçlarla çevrili caddeler ve bulvarlar kent merkezinden ötelere açılır ve kente zarafet katar.



Coşkun Isar Irmağı’nın manzarasıyla daha da güzelleşen Englisher Garten (İngiliz Bahçesi), Avrupa’nın önemli parkları arasında bir mücevher gibidir. Irmağın hızla akan suları, kaynağı olan Alp Dağları’nın yakınlığına işaret eder. Havanın açık olduğu günlerde Alp Dağları sanki kentin güney varoşlarının hemen ötesindeymiş gibi görünür. Böyle günlerde Föhn eser; bu meşhur rüzgâr kimilerinin başını ağrıtır, kimilerine ise sıradışı bir yaratıcılık esinler – bu zıtlık, karmaşık ve belirsiz Münih karakterinin göstergesidir.



Kentin eşiğinde beliren dağlar, yöre halkına, kendilerinin ya da ana-babalarının asıl memleketi olan kırları hatırlar. Her hafta sonu çevredeki köylere ve göllere kitle göçleri yaşanır: Güneyde Chiemsee’ye, batı ve güneyde Ammersee, Starnberger See ve Tegernsee’ye, kuzeyde ise Schleissheim ve Freising’e… Buralarda Münihliler yürüyüşlerin, yelkenlilerin, avcılığın ve balıkçılığın keyfini çıkarırlar ya da kahve içip kek yemek için akrabalarını ziyaret ederler.



Kış aylarında ise Münihliler, biraz daha da güneye gidip dağlarda kayak yaparlar (kayak, Münih’teki yaşam tarzının ayrılmaz bir parçasıdır). Münih pek çok yönüyle sofistike bir metropol olsa bile, kentin hinterlandında, buranın kökenlerine ait taşra havası ve görünümü korunmuştur. Buraya gelen turistler, Münih’in taşra ve kent karışımı atmosferine kolaylıkla dahil olabilirler.

0 yorum:

About me

Şarkı Sitesi